Yabancı Dil Öğrenimi Hangi Yaşta Başlamalı?

yabanci-dil-ogrenimi-hangi-yasta-baslamali

The Age Factor in the Acquisition of a Second Language

Noemí Gamiz

Giriş

Tıpkı Shakespeare’in insanın çağları için verdiği sayı gibi bu sorunun olası yanıtlarının sayısı da yedidir:

1 Hiçbir zaman

2 Yetişkinlikte, ihtiyaç/arzu/ilgi halinde

3 Ergenlikte, bir seçenek olarak ya da zorlamayla

4 İkinci döngünün başlangıcında

5 İlk yılların sonlarında

6 İlkokul dönemi boyunca

7 Mümkün olduğunca erken yaşta

Bunların her birinin muhtemel sonuçlarını ele alacağız.

Hiçbir zaman

Bu cevabin bizi fazla uğraştırması gerekmiyor. Bu durum yabancı dil öğrenmenin ya hiçbir özel egitsel veya diğer değerinin olmaması ya da kişinin anadilinin dünyanın büyük kesiminde konuşulması ve anlaşılması nedeniyle başka bir dil öğrenme ihtiyacının olmamasıyla açıklanabilir. Her iki durumda da herhangi yaşta yabancı dil öğrenmenin bir anlamı yoktur ve bunun ne zaman ve nasıl yapilmasi gerektiğini tartışmanın bir anlamı yoktur. Bu görüş elbette temelinde hatalıdır. yabancı dil öğrenmek, bu kitabin diğer bölümlerinde belirtildiği üzere kişi için hem içsel hem de kullanışlılık bakımından büyük bir değer tasimaktadir ve ‘dünya’ dillerini konuşanlar için dahi başka dil öğrenmeye gerek olmadigini iddia etmek içinde yasadigimiz küreselleşen dünyanin gerçekliklerinin farkında olmamak veya bunlara ihanet etmek demektir.

Yetişkinlikte, ihtiyaç/arzu/ilgi halinde

Bu görüs, başta isteksiz, ilgisiz öğrencilerin sevmedikleri ve gerekliligi anlamadiklari bir seyi öğrenmeye zorlanmalarindan kaynaklanan ve okullarin yabancı dil öğretmekte birçok probleminin olduğu ve çocuklar yetişkinlige erisene ve yabancı dil öğrenmeye karsi belki de istihdam ya da seyahat planlarina bagli olarak bir ilgi gelistirmelerinin beklenmesinin daha iyi olacagi düsüncesine dayanmaktadir. yabancı dil öğrenimini bu şekilde yetişkinlerle sinirlamak, öğretmenlerin sadece bir dizi öğrenme becerisini zaten gelistirmis olan motivasyon sahibi ve kendini adamis öğrenciyle karsilasacagi anlamina gelirdi. Okul siniflarinda yasanan aci verici karsilasmalardan kaçinilabilir, asiri sikisik okul müfredatindan önemli zaman yiyen bir unsur çikarilabilir ve yabancı dil öğretmenlerinin elde ettigi basari düzeyleri yükselirdi. Bu yaklasim ise, tartışmaya açilmasi gereken bir dizi varsayim üzerine kurulmustur. Örnegin, okullarda yabancı dil öğreniminin her zaman sorunlu olduğu ve yetişkinlerin yabancı dili daha iyi öğrendikleri varsayimlarını sorgulamak isterdik. Çocukları mevcut zorluklara bakilmaksizin yabancı dil öğrenmek zorunda birakmayi destekleyen geçerli egitsel argümanlarin mevcut olduğunu belirtmek isteriz. Bu konular bu bölümün ilerleyen kisimlarinda tartisilacaktir.

Ergenlikte, bir seçenek olarak ya da zorlamayla

Bu noktada, kritik yas hakkındaki argümana, yani yabancı dil öğreniminin bir seçenek olarak ya da bir zorunluluk olarak yetişkinlikten önce başlamasinin bir bakıma daha iyi olduğu argümanına giriş yapıyoruz. Burada ‘daha iyi’ ile kast edilen sey: (a) küçük yaştaki öğrenciler eger bu süreç yetişkinlige kadar ertelenirse unutulmus yabancı dilleri öğrenmekte avantajlara sahip olurlar (bu belirli dilbilimsel becerilerin yani sira yeni bilgi ve fikirleri özümseme ve işleme kapasitesi ile de iliskili olabilir); (b) dil öğreniminin hosgörü ve kültürler arasi anlayış gibi daha genis anlamli bir değeri vardir ve çocukların okul hayatlari boyunca buna maruz birakilmalari son derece önemlidir; (c) Birlesik Krallik örneginde ve diğer AB üyesi ülkelerde, çocukların gelecekteki yasamlari ve AB vatandasliklarina hazirligin bir parçasi olarak eğitimleri sirasinda diğer Avrupa dilleri ile karsilasmalari önemlidir. Ve elbette tüm uluslar ve 21. yüzyılda dünya vatandaşlığı kavraminin önemi bakımından da benzer bir argüman ortaya koyulabilir.

İkinci döngünün başlangıcında

Bu cevap yukaridaki bölümde verilen tüm ilkeleri içine alir ancak kritik yaşı özellikle 11’e düsürür. Bu görüsün ardinda iki temel düsünce yatmaktadir: ilki, yabancı dil öğrenimi, matematik ya da fen bilimleri gibi diğer temel konularla esit öneme sahiptir ve buna uygun olarak tavır alinmalıdır. İkincisi, çesitli nedenlerle ve ilkokul müfredati ele alindiginda yabancı diller ve diğer temel konular arasinda ayrim yapmak ve küçük çocukların yabancı dili ergenler kadar etkin bir şekilde öğrenemedigi düsüncesi dogrultusunda yabancı dil öğretimini hariç tutmak uygun olacaktir; yeterli düzeyde kalifiye yabancı dil öğretmeni olmadigi gerçegi ve ilkokul eğitiminin okuma yazma ve sayisal yeterlik gibi temel konulara odaklanmasi gerektigi düsüncesi.

İlk yılların sonlarinda

20. yüzyılın son yıllarında, yukarıda belirtildigi üzere geleneksel bilgeligi hakkinda bazi süpheler artan şekilde dile getirilmis ve bunlar genellikle en gelismis ülkelerin eğitim sistemlerinde benimsenmistir. Baslica argümanlardan biri, küçük yaştaki çocukların dilbilimsel avantajlara ve bilissel esneklige sahip olduğu ve bunun da dil öğrenme bakımından basariyi kolaylastirdigi ve 11 yasinin hiçbir kalitsal gerekçe gösterilemeyen bir “kesilme noktasi” olduğu dogrultusundadir. başka bir önemli argüman ise, yabancı dil öğretiminin davranışlar üzerinde etki olusturma amaci gütmesi halinde, bunu çocukların daha kolay islenebilir olduğu İlk yıllarında yapmak daha iyi olacaktir seklindedir. Ayrica, modern dilleri ilkokul eğitiminin temel amaçlarina ulasacagi bir şekilde ilkokul müfredatina dahil edilmesinin mümkün olduğu ve erken yaşta başlanmasiyla, ortaokul düzeyindeki değerlendirme noktasinda yabancı dil öğrenim düzeylerinin artacagi iddia edilmistir.

İlkokul dönemi boyunca

Modern dilleri ilkokul müfredatına dahil etme çabalari genellikle yaslari 9 ile 11 arasinda değişen öğrenci gruplarina odaklanmistir. Bununla birlikte, ilkokul düzeyi yabancı dil öğretiminin savunucularının birçogu, ilkokullarda yabancı dil eğitiminin tüm yaslari kapsadigini ve 9 yaşın en az 11 yas kadar rastgele bir kesilme noktasi olduğu dogrultusunda argümanlari savunmaktadir. Onlara göre modern yabancı diller, zorunlu eğitimin İlk 6 yilinda yaslari 5 ile 11 arasinda değişen çocuklara o ya da bu şekilde sunulan ilkokul müfredatinin tutarli bir bölümünü olusturmalıdır.

Mümkün olduğunca erken yaşta

Modern yabancı dilleri küçük yaştaki çocuklara öğretmenin gerçek savunuculari dil maruziyetinin mümkün olan en kisa zamanda başlamasi gerektigi görüsünü benimsemektedir. Anaokulu düzeyindeki çocukları yabancı dille tanistirmak için tasarlanmis bir dizi proje farkli ülkelerde tasarlanmistir. Fransa‘da Ecole Matemelle’de 3 yas kadar erken yaştaki öğrencilere Ingilizce eğitimi verilmesinin örnekleri mevcuttur. Bunun savunuculari arasinda, öğrenim ne kadar erken yaşta başlarsa o öğrenimin kalitesi sadece dilbilimsel performans ölçütleri bakımından değil, ayni zamanda ilkokullarda yabancı dil eğitimi ile elde edildigi iddia edilen motivasyonel ve davranışsal kazanimlar da o kadar iyi olacaktir görüsü yaygindir. Bu yedi görüs böylelikle yabancı dil öğretiminin faydasina iliskin görüslerin tamamini ortaya koymaktadir. 20. yüzyılda yasanan gelişmeleri, hem Ingiltere hem de diğer ülkelerde genel kanida yasanan, birinci görüsten yedinci görüse dogru kaymada görmek mümkündür. Bu kayma pürüzsüz ve ilerleyen bir şekilde gerçeklesmemistir; yalpalamalar ve u dönüsleri olmustur ama genel anlamda bu gidisat oldukça açiktir. Yüzyılin basinda yabancı dilin okul eğitimine dahil edilecek uygun müfredat içerigi olmadigi düsünülüyordu; yüzyılin sonunda ise yabancı dil eğitimi ortaokul düzeyinde köklü bir hal almis ve ilkokullarda gittikçe artan şekilde öğretilmeye basliyordu.

İlkokul düzeyinde yabancı dil öğretimindeki büyümenin ardında yatan mantık

Yukarida belirtildigi üzere, ilkokullarda modern yabancı dil öğretimine yönelik bu artan ilginin altinda bazi anahtar düsünceler yatmakta ve bu düsüncelerle desteklenmektedir. Genel anlamda, ilkokulda yabancı dil öğretimini destekleyenler tarafindan ortaya atilan baslica iki merkezi argüman bulunmaktadir. Bunlardan ilki öğrencinin dilbilimsel yetkinligini gelecekteki bir tarihte artirmakla ilgilıdır. Erken yaşta başlayarak nihai basari standartlarının yükseltilecegi iddia edilmektedir. Ikincisi ise, öğrencilere daha genis bir eğitim sunmakla ilgilıdır. Ergenlik yıllarında yabancı dil ve bu dilin kaynagi olan kültürün öğreniminin öğrencilerin egitsel deneyimlerini özellikle sosyokültürel, kisiler arasi iliski becerileri ve dil farkındalıgi alanlarinda bilgi, beceri ve anlayış gelistirme toplam kalitesini artiracagi düsünülmektedir.

Bu artan dilbilimsel yetkinlik argümani iki varsayima dayanmaktadir. Bunlardan ilki: öğrenciler yabancı dili kendilerinden daha büyük öğrencilere göre daha etkin öğrenmelerine imkan taniyan yasa özel niteliklere sahiptir ve ‘erken başlamak’ bu kaynaktan faydalanacak ve eğitim hayatinin ilerleyen yıllarında dilbilimsel öğrenim düzeylerinde artis ile sonuçlanacaktir. Buna yaş faktörü varsayimi adini verecegiz.

İkinci varsayim ise, ilkokulda yabancı dil öğrenim süresinin bir ya da daha fazla yil artirilmasiyla öğrencilerin dili pratik etme ve öğrenmek için daha fazla zaman sarf edecekleri ve bunun sonucunda genel sinavlara girdikleri zaman daha yüksek standartlar elde edecekleri dogrultusundadir. Buna da zaman faktörü varsayimi adini verecegiz.

Netlestirmek gerekirse, yaş faktörü argümani zaman faktöründen ayri olarak ele alinacaktir, bununla birlikte bu ikisinin birbirlerinden bagimsiz değil de birbirlerini tamamlayici olduklarını belirtmekte fayda vardir.

Yaş faktörü varsayımı

İlkokulda yabancı dil tartışmalarının merkezindeki kritik sorun, yabancı dil öğrenimine iliskin olarak ‘küçük olmasi en iyisi’ yaklasiminin ergenlik öncesinde çocukların dilleri etkin bir şekilde öğrenmek için dogal yeteneklere sahip olmasina dayali olup olmamasıdır. Dil öğrenmek için ortada bir optimal yas olmasi fikri İlk olarak 1959 senesinde Penfield ve Roberts tarafindan ortaya atilmis ve daha sonra Lenneberg optimal yas teorisi (1967) ile desteklenmistir. ‘Kritik dönem hipotezi’, ergenlik öncesi yillarda bir çocuğun beyninin özellikle dil öğrenimine uygun olduğunu ve ergenlikten sonra dil öğreniminin dogasinin farkli olacagi ve potansiyel olarak da daha az basarili olacagini iddia etmektedir (Lenneberg, 1967). Bununla birlikte, her ne kadar ‘kritik dönem’ ile ilgili çok sayida araştırma yapilmis olsa da bulgular oldukça karmasiktir ve günümüzde, yabancı dil öğrenimi için kritik bir yas olduğuna dair bu önermeyi destekleyecek az sayida araştırma bulgusuna rastlanmaktadir.

Singleton (1989) dört ayrı önermeden oluşan bir analitik çerçeve kullanarak bulgular ve sorunlari tartışmaktadir:

1 Genel başarıda küçük yaş en iyisidir

2 Sözel ve isitsel beceriler gibi belirli becerilerde küçük yaş en iyisidir

3 Genel anlamda büyük yaş en iyisidir

4 ‘Uzun vadede’ küçük yaş en iyisidir

Araştırma bulgularindan tek başına bir önermenin açik bir şekilde ön plana çiktigi görülmemektedir. Çocukların ‘erken yaşta yakalanmasinin’ genel dil yetkinligi ile sonuçlandigi nosyonu, natüralist özelliklere sahip az sayidaki araştırma bulgusu disinda desteklenmemistir. Örnegin, Lapkin vd. (1991) tarafindan Kanada’da anaokulu düzeyinde gerçeklestirilen yogunlastirilmis yabancı dil eğitimi programinda benzer bir yogunlastirilmis programa 10 yasinda başlayan çocuklara göre anaokulu çocuklarının bu dört beceriye erisiminin daha üstün olduğu ortaya koyulmustur. Natüralist kosullarda olgunlasma faktörleri üzerinde kapsamlı bir çalisma gerçeklestiren Snow ve HofnageLHohle (1978), küçük yaştaki öğrencilerin bu sartlar altinda nihayetinde daha geç yaşta başlayanlari geçebilecegi sonucuna varmistir. Araştırma bulgulari, 12-15 yaslarindaki öğrencilerin tüm becerilerde kendilerinden küçük gruba göre daha iyi sonuçlar aldigini ancak 6-10 yas grubundaki öğrencilerin ‘hikaye anlama’ ve ‘spontane konuşma akiciligi’ konularinda onlara yetistigini ve onlari geçtiklerini gözlemlemistir. Bununla birlikte, natüralist bir dil öğrenme ortami ile öğrencilere sinif ortaminda yabancı dil öğretme arasinda mevcut olan büyük farklar düsünülecek olursa, bu bulgulari erken yaşta yabancı dil öğretimi için geçerli bir dayanak olarak kullanmak genel anlamda imkansizdir.

1964 ve 1974 seneleri arasinda Ingiltere’de kullanilan Ilkokul Fransizca Pilot Programinin etkinligi üzerine yapilan çalisma (Burstall (1974) tarafindan bildirilen Ulusal eğitim Araştırmalari Vakfi (NFER) çalismasi) ilkokulda modern diller öğretiminden elde edilecek hiçbir genel avantaj olmadigi sonucuna varmistir. Bu programa devam eden öğrencilere 8 yasindan itibaren Fransizca öğretildigi ve ayni programa 11 yasinda başlayan öğrencilere göre ikinci asamada herhangi önemli bir uzmanlik sergilemedikleri görülmüstür -dinledigini anlama disinda.

Buckby (1976) ise NFER değerlendirmesindeki bazi belirli tutarsizliklara isaret etmistir: örnegin, ‘deney grubundaki öğrencilerin’ konuşmada telaffuz veya akicilik için teste tabi tutulmamasi; ki bunlarin her ikisi de Fransizca eğitimine ilkokul düzeyinde başlanmasinin büyük avantajlari olarak belirlenmistir. Bu çalismayi elestirenler arasinda Gamble ve Smalley de bulunmaktadir ve ‘yetersiz, tartışmalı istatistiksel veriyi’ elestirmislerdir (1975: 94). Araştırmacilar, örneklem rakamlarının dokuz sene içerisinde güvenilir olmayan düzeylere düstügüne dikkati çekmistir; 1964 senesinde ‘deney’ grubundaki öğrenci sayisi 11.300 idi ve 1973 senesinde nerede olduğu bilinin ‘deney’ grubu öğrencilerinin sayisi 1.227’ye gerilemisti, buna ragmen bu küçük rakamlar güvenilir ve geçerli sonuçlar verecekmisçesine kullanildi. Hepsinden öte, NFER değerlendirmesi ortaokullarin uygulamalarının etkisini göz önünde bulundurmaktaki basarisizligi ile ciddi bir zayifliga sahipti. Birçok vakada ‘deney grubu’ ve ‘deney grubuna dahil olmayan’ öğrencileri bir araya getirdiler ve deney grubunda olmayan öğrencilerin zaten üç sene boyunca Fransizca öğrenmis olduklari gerçegini göz ardi ettiler. Bu öğrencilerde her seye yeniden başlanmasinin motivasyonu azaltici etkisi araştırmacilar tarafindan göz ardi edildi.

Daha sonraki yillarda gerçeklestirilen bazi araştırmalarda hem sözel hem de isitsel performansta küçük yaşta başlayan öğrencilerde üstünlüge isaret eden (bkz. Singleton, 1989) ve daha küçük çocukların daha üstün bir ‘ses’ sistemine sahip olduğu kanisini gündeme getien bulgular rapor edilmistir (Krashen vd., 1982; Long, 1990). Ayrica, çocukların yaslari büyüdükçe anadil benzeri telaffuz kalitesinin düstügüne dair bazi bulgular mevcuttur (Vilke (1988)).

Erken yaşta yabancı dil öğrenme üzerine yakin zamanda Avrupa’da yapilan bir tarama, ilkokul yasinda başlayanlarin basarisinin ortaokul yasinda başlayan ve daha önce deneyimi olmayanlarla kiyaslandiginda ilkokulda başlayanlarin dinledigini anlama gibi belirli yetkinliklerde avantaj sahibi olduklarını ancak bu avantajin daha hizli öğrenen öğrencilerle sinirli olabilecegi iddia edilmistir (Blondin vd., 1998), . Incelenen çalismalarda sonuçlar siklikla ortaokulun erken dönemlerinde ölçülmüstür ve Dolayısıyla da bu sonuçlar uzun vadeli etkilerin ya da avantajlarin bir göstergesi değildir. Bu çalismalar ayni zamanda ortaokulun İlk dönemlerinde okudugunu anlama avantaji (Karl ve Knebler, 1996), genel anlamda dinleme, okuma ve yazma becerilerinde küçük bir avantaj -sadece en basarili öğrencilerle sinirli olmak üzere- olduğunu göstermistir ve bu avantaj sadece bir sene kadar sürüyormus gibi görünmüstür (Genelot, 1996). öğretmenler aktif dinlemede bir avantaj algilamistir ancak dilbilimsel bilgi veya performansta bu söz konuşu değildir (Favard, 1992). Iskoçya’da gerçeklestirilen ulusal pilot programin değerlendirmesinde (Low vd, 1993, 1995), ‘Projeye dahil edilen öğrencilerin’ (ulusal program dahilinde ilkokulda yabancı dil eğitimi alanlar) Projeye dahil edilmeyen öğrencilere göre telaffuz ve tonlama, yapi karmasikligi, konuşma uzunlugu, etkilesimi sürdürme kabiliyeti, iyi bir anlama düzeyi ve sinifta sorulara cevap vermeye daha hazirlikli olma bakımından net avantajlar ortaya koydugu gözlemlenmistir. Buna ek olarak, daha az miktarda stres yasamis ve etkilesimi sürdürmek için risk alma stratejilerini kullanmaya daha hazirlikli olduklari görülmüstür.

öğrenme hizi bakımından bazi çalismalar, daha yasli öğrencilerin daha etkili ve verimli dil öğrendiklerini ve bunlarin genellikle esit süreleri kapsayan performans testlerinde daha yüksek skorlar elde ettiklerini ortaya koymustur (Ausubel, 1964; Asher ve Price, 1967; Oiler ve Nagato, 1974; Snow ve Hofnagel-Hohle, 1978). NFER raporunun bulgulari (Burstall vd., 1974), 3 senelik fazladan eğitimin ardindan küçük yaştaki öğrencilerin okuma ve yazma bakımından daha ileri yaşta öğrenmeye başlayanlara kiyasla neredeyse hiçbir üstünlük ortaya koymadigini göstermis ve yine daha büyük yaşta öğrenmeye başlayanlarin daha etkili ve hizli bir şekilde digerlerini ‘yakaladigini’ göstermektedir. Ancak bu çalismanin yukarida belirtilen yöntemsel zayifliklari her zaman akilda tutulmalıdır. ‘Deney’ grubu öğrencileri (ilkokulda Fransizca öğrenenler) de kendilerinden 2 yas daha büyük olan ama ayni sürelerle yabancı dil eğitimi almis öğrencilerle ayni teste 13 yasinda tabi tutulmustur. 15 yasındaki ‘kontrol’ grubu öğrencilerinin Fransizcanin her bir asamasındaki performanslarının 13 yasındaki ‘deney’ grubu öğrencilerine göre tutarli bir şekilde üstün olduğu bulunmustur (Burstall vd., 1974).

Krashen vd. (1982) hem formal olmayan dogal ortamlar hem de sinif ortaminda uzun ve kisa süreli çalismalar arasinda ayrim yaparak çocuk/yetişkin farklılıklarını incelemistir. Araştırmacilar literatürü göz önünde bulundurarak yas, hiz ve ortaokulda nihai yabancı dil öğrenimi düzeyi arasındaki iliski bakımından üç genelleme yapilabilecegini ileri sürmüstür.

1 Yetişkinler söz dizimsel ve morfolojik gelişmenin erken safhalarinda çocuklardan daha hizli ilerlemistir (zaman ve öğrenim süresi sabit tutuldugu zaman).

2 Büyük çocuklar küçük çocuklardan daha hizli öğrenir (yine, söz dizimsel ve morfolojik gelişmenin erken safhalarinda zaman ve öğrenim süresi sabit tutulmak üzere).

3 Yabancı dillere çocukluk döneminde doğal olarak maruz kalan öğreniciler genellikle yetişkin yaslarda dil öğrenimine başlayanlardan daja yüksek ikinci dil yetkinligine ulasirlar. (Krashen et al., 1982: 161)

ya da Larsen-Freeman ve Long (1991) tarafindan belirtildigi üzere ‘daha büyük yaşta daha hızlı, daha küçük yaşta daha iyidir’ (1991: 155). Daha ileri yaştaki öğrencilerinin daha genç yaştaki öğrencileri dil öğrenimi hizinda neden geride biraktiklarının birçok olasi açiklamasi bulunmaktadir. Daha ileri yaştaki öğrencilerin dilin örüntüleri hakkinda daha fazla bilgisi vardir, bilissel olarak zorlu görevlerde daha iyi performans çikarirlar, daha gelismis genel öğrenme stratejileri ve becerilerine sahiptirler ve gerçekler ve konseptleri öğrenmekte daha fazla deneyime sahiptirler (McLaughlin, 1985; Collier, 1989; Johnstone, 1994). Ayrica, küçük yaştaki ve büyük yaştaki öğrenciler arasinda öğrenim hizi karsilastirmalarina iliskin olarak araştırma bulgularının çogu testlerle ölçülen sonuçlar ile iliskilıdır ve ya bu testlerin küçük yaştaki çocuklar için bilissel açidan çok zorlayici olmasi ya da test tekniklerinin küçük yaştaki çocukların asina olmadiklari teknikler olmasi nedeniyle daha büyük yaştaki öğrencileri destekler niteliktedir. Johnstone (1994), degiskenleri kontrol edebilmek amaciyla bazi araştırma projelerinin her yas grubu için ayni öğretim yöntemlerini kullandigini belirtmistir, ancak araştırmaci bunun muhtemelen tek bir yas grubu için uygunsuz bir uygulama olduğunu ve bu yaklasimi benimseyen çalismalarin aslinda ‘adil’ testler olmayabilecegini öne sürmüstür.

Zaman faktörü

Aktif bir şekilde yabancı dil öğrenerek geçirilen zamanin yüksek düzeylerde yetkinlik edinmekte önemli bir faktör olduğu iddia edilmektedir (örnegin bkz. Radnai, 1996). Erken yaşta dil öğrenimine başlanmasinin savunuculari, ilkokulda eğitim verilmesinin daha sonradan ortaokulda daha sofistike bir düzeyde gelistirilebilecek belirli yetkinlikleri destekleyebileceginin yani sira küçük çocuga ortaokulda verilen eğitimden farkli, zengin bir bütünsel öğrenme deneyimi sundugunu düsünmektedir. Bununla birlikte, eger yabancı dil öğretimine ayrilan saat sayisini artirarak genel anlamda daha iyi sonuçlar alinabilecegi argümani düsünülecek olursa, bu artisin ortaokul düzeyinde yapilmasi daha uygun olabilir ve bu argümanin ilkokul düzeyi ile iliskisi çok azdir. Gerçekten de bazilari, ilkokul eğitiminde değerli zamanin yabancı dil öğretimi için kullanilmasiyla küçük çocukların matematik, okuma yazma ve anadillerini olmasi gerektigi gibi anlama bakımından temel becerileri elde etmek için fazla zaman harcamayacaklari ve gerçekten de bu alanlarda güvenilir bir temel olmaksizin ortaokul düzeyinde her seyi -yabancı dil de dahil- etkin bir şekilde öğrenme kapasitelerinin bozulabilecegini öne sürmektedir.

Zaman faktörü baglaminda, erken yaslarda fazladan öğrenim yıllarınin ilerleyen okul hayatinda dilbilimsel yetkinlik bakımından daha iyi sonuçlar verdigini gösteren çok az kesin bulgu bulunmaktadir; bununla birlikte nihai sonuçlara varilmadan önce belki de diğer degiskenlerin de incelenmesi gerekebilir. Dil bilimsel üstünlügün mevcut olmaması ayni zamanda ilkokulda küçük öğrenciler için uygun olmayan öğretim yöntemlerinin kullaniminin, ilkokul öğretmenleri bakımından ilgili konu bilgisinin eksik olmasi ya da çesitli becerilere sahip öğrenciler için malzeme ve yöntemlerin degistirilmemesinin bir sonucu olabilir. Ilkokul ve ortaokul arasinda isbirliginin olmaması öğrencinin ilerlemesini engelleyebilir ve Dolayısıyla da zaman faktörünün avantajlarını gizleyebilir. Ilkokul Fransizca Projesinde (1964-73) halihazirda belirtilmis olduğu üzere, 3 yil boyunca Fransizca öğrenmis olan ‘deney’ grubu öğrencileri ve 11 yasinda Fransizca öğrenmeye yeni başlayanlarda ayni sinifta toplanmis ve en baştan ayni eğitimi almıştır. Buckby’nin ‘bu durumda kisi başlangiçtaki edinimlerin hizla kaybolmasini beklerdi’ beyaninda da görülen bazi elestiriler mevcuttur (Buckby, 1976: 16). Dolayısıyla da bu deneyimden ilave öğrenim yıllarınin hiçbir fark yaratmadigi çikariminda bulunmak oldukça geçersizdir.

Erken yaşta başlamanın faydası var mı?

O halde, gelecekteki dil bilimsel yetkinlik açisindan erken yaşta başlamanin faydalari hakkinda sonuca varilabilir mi? Yapilan çalismalar, natüralistik kosullar disinda erken yaşta başlayan öğrenci için herhangi kalici ve açik faydalar ortaya koymakta basarisiz olmustur. Küçük yaştaki öğrencilerin daha büyük yaşta başlayanlara göre üstünlüklerini göstermeden önce natüralist sartlar altinda geçirmeleri gereken genel ve ‘gerçek’ bir öğrenme zamani olabilir ve bu hiçbir zaman formal sinif ortaminda tekrarlanamayabilir (Singleton, 1987). Genel anlamda bulgular kafa karistiricıdır, bazen çeliskili olduklari görülür ve ayirt edilebilir tutarli örüntüler sergilemezler. Bazi çalismalarda sözel ve isitsel becerilerde kazanimlari destekleyen bulgular olsa da diğer çalismalar sadece dinleme veya okuma ve yazma bakımından avantajlar ortaya koymustur. Singleton’in 1987’de belirttigi üzere ‘Ikinci dil öğrenimi araştırmalari yakin zamanimizda başlamis olduğu için bol miktarda cevap veren bir alan değildir’ (1989: 250). Takip eden on yil içinde bu durum önemli ölçüde degismemistir.

Gerçek sorun

Küçük çocuklar açısından ‘natüralist’ bir ortama yaklasan bir durum olmasi halinde erken yaşta başka bir dil öğrenmek kesinlikle avantajlıdır. Örnegin, çocuğun ebeveynlerinden biri başka bir dil konuşuyor olabilir ya da birden fazla dilin konuşuldugu bir ülkede yasaniyor olabilir. Bununla birlikte, özellikle ilkokulda formal öğretimden kaynaklanan yabancı dil yetkinligindeki artisi belirlemek çok daha zor bir unsur olarak karsimiza çikmaktadir. Dolayısıyla, yabancı dillere ilkokulda başlanmasini destekleyen argümanlar, bunun otomatik sonucunda daha iyi düzeylerdeki yabancı dil yetkinligi olacagi iddiasi üzerine kurulamaz. Bunun yerine bu argümanlar bu bölümün ikinci asamasinin başlangicinda, yani yabancı dil eğitiminin küçük çocukların egitsel deneyimlerine katkilari üzerine bölümde ele alinacaktir.

yabancı dil eğitimi verilmesi ilkokul çocuğunun genel kisisel gelisimine değerli bir katkida bulunmaktadir ve sadece gelecekteki yabancı dil öğretiminin temeli olarak görülmemelıdır. Bu eğitim çocukların iletisim becerilerini ve insan kültürlerini anlayışlarını gelistirir. Çocuklara yeni kesifler ve ‘dünyanin seslerini’ sunmakta önemli rol oynar. Ilkokul eğitiminin baslica unsuru çocuklara dil hakkinda bilgiler öğrenme firsati sunmasi ve özellikle de çocukların anadillerinin dünya üzerindeki dillerden sadece biri olduğunu anlamalarının baslica unsurudur (Driscoll, 1999). Bu bölümün basinda da belirtildigi üzere, ilkokul düzeyi yabancı dil öğreniminin hosgörü ve kültürler arasi anlayışi artirdigini ileri sürmek istiyoruz. Çocukların çok dilli ve çok kültürlü bir toplumda yasadiklarını anlamalarina ve içinde yasadiklari ülkenin kendisi çok dilli ve çok kültürlü olan Avrupa Birliginin bir parçasi olduğunu anlamalarina yardimci olur (Sharpe, 1992). Böylelikle, böylesine şekillendirici bir dönem olan ilkokulda yabancı dil öğreniminin daha genis egitsel değeri, ‘erken yaşta başlatmanin’ en önemli unsurudur. Simdi bu faydalari daha detayli bir şekilde inceleyecegiz.

Kültürel farkındalık ve kültürler arasi farkındalık

Dil öğretiminin kültürel amaçlari öğrencilerin kültürlere olan ilgili ve bunlari anlayışinin gelişmesini kapsamaktadir; diğer ülkelerdeki yasam tarzlarını kabul etmenin yani sira kendi ülkesindeki çok kültürlü toplumu da kabul etmek. Fennes ve Hapgood (1997), sadece küçük bir parçasi görülebilir olan ve büyük bölümü bilincimizin ötesinde olan ve ‘kültürün buzdagi konsepti’ adini verdikleri bir görüsü ortaya koymustur. Suyun üzerinde, yeme gelenekleri, ulusal giysiler, müzik ve yasam tarzi gibi kültürel elementler ve suyun altinda dogru davranışin üzerine düsünmedigimiz nosyonlari, sosyal beklentiler, alçakgönüllülük, kisisel alan konsepti, beden dili, insanlar, hayvanlar ve objeler, vb. ile uygun iliskiler yatmaktadir. Kültür konseptini öğrenen bir öğrenici kültürün insanlarin yasamlari üzerindeki önemini kavrayabilir ve bu insanlarin kisiliklerini daha ayrintili bir şekilde düsünebilir. Kültürler arasi farkındalık, öğrencinin kendi kültürünün geleneklerine, tutumlari ve değerlerine karsi elestirel bakis açisinin degisim ve kisisel gelisim yoluyla gelistirdigi başkalarina karsi açik olmayi ifade etmektedir (Byram, 1989).

Kültürel anlayış gelisimi, çok boyutlu bilgi, beceriler ve tavırlar gelistirmenin karmasik bir sürecıdır ve bunlardan bazilari hiç süphesiz yabancı dil öğrenimi yoluyla ilkokul döneminde etkin bir şekilde başlatilabilir. Profesör Michael Byram’in kültürler arasi yetkinlik konsepti burada yardimci olmaktadir (Byram, 1997). Byram vd. öğrenim ve kültürel boyutlarin değerlendirilmesinde söz konuşu olan tavırlar, bilgiler ve becerileri göz önünde bulundurarak bir dizi ‘’kurtaricilar’ fikrini ortaya atmistir. savoir etre merak, açik olma ve digerlerinin bakis açisini normal olarak kabul etme gibi davranışlarin gelisimi ile ilgilıdır. Ikinci olarak farkli sosyal gruplarin, sosyal siniflarının, geleneklerin ve normlarin ve kisinin kendi ve diğer toplumlarin öğrenilmesi ile iliskilıdır ve bu gibi konseptleri ulusal kültür ve etnik kimlik olarak dahil eder. Üçüncü olarak, savoir comprendre içerikleri bakımından anlasilmalari gereken belgelerin yorumlanmasi becerileri bakımından son derece önemlidir. Dördüncü olarak, savoir apprendre/faire öğrencinin yeni bilginin yani sira inançlar, anlamlar ve herhangi muhatabin davranışlarını anlama becerilerinin kesfi ve etkilesimin yani sira yeni bilgiler edinilmesi ile ilgilıdır. Son olarak, savoir s’engager öğrencilerin yabancı davranışlar, düsünceler ve anlamlari kendilerininkiler ile karsilastirmalı olarak değerlendirmeleri ile ilgilıdır. Bu konseptler, beceriler ve davranışlarin bazilari, ilkokul düzeyindeki acemi öğrencinin bilissel ve gelisimsel olgunlugunun ötesine geçebilse de (Byram ve Morgan et aL, 1994; Morgan, 1995) genç yaştaki öğrencilere dünyayi farkli bir şekilde görme firsati verilebilir ve böylece de yüzeysel görünümü kabul etme olasiliklari azalir ve kültürel kaliplarin ötesinde görebilirler. yabancı dil öğrenimi, küçük yaştaki öğrencilerde dünyayi başkasinin bakis açisiyla görebilme ve başkalarindaki farklari kabul etme kapasitelerini artirabilir. Gangl (1997), yabancı dil öğreniminde etkilesimsel bir yaklasim benimseyerek ilkokul öğrencilerinin diğer kültürlere karsi daha açik bir tavır gelistirdigini ortaya koymustur. Kültürel farkındalıgin bu unsuru öğrencilerin kisisel ve sosyal gelisimine katkida bulunur; Dolayısıyla da onlarin kendi kimlik anlayışlarını etkileyebilir, bunun yani sira hakkinda öğrendikleri insanlar hakkindaki algilarını da etkileyebilir. Kültürel anlayış uzun vadeli bir hedeftir ve ilkokullar bu sürece öğrencilerin merak, hosgörü ve diğer kültürleri, yasam tarzlarını ve insanlari kabul etme düzeylerini artirarak ve kendi kültürlerinin kökenlerini daha iyi anlamalarını saglayarak başlayabilir.

Dil Farkındalığı

Dilin dogasi hakkinda bir farkındalık ve sözcüklerin kökenleri hakkinda daha kapsamlı bir anlayış gelistirmek, ilkokul eğitiminin baslica unsuru olan genel okur yazarligin gelisiminin bir parçasıdır. Ilkokulda yabancı dilleri deneyimlemis olan öğrencilerin diller arasındaki farklara ilgi duyma ve dilbilgisi hakkinda daha büyük farkındalık gelistirdigine dair bulgular mevcuttur (bkz. Bailly ve Luc, 1992; Pinto vd., 1995), bunun yani sira okumada pozitif tavırlar ve beceriler gelistirildigine dair bulgular da mevcuttur (Charmeux, 1992), ancak bunun tüm araştırmalara ayni şekilde yansimadiginin alti çizilmelıdır (Genelot, 1996). Johnstone (1999) araştırmalarin ilkokul düzeyinde üstdil ve kültürler arasi farkındalık gelisimi ile ortaokulda artan yabancı dil öğrenim basarisi arasinda hiçbir açik baglanti ortaya koymamasina ragmen bu, bir baglantinin mevcut olmadigi anlamina gelmemektedir ve bu baglanti sadece günümüzde kurulamamistir. Dil farkındalıgi da öğrencilerin dile karsi tavrini, dil hakkindaki bilgilerini ve dili kullanma becerilerini etkileyebilir. Hawkins (1984) dilbilimsel farkındalıgin toplumumuzun derinliklerinde olduğunu ve yabancı dil çalismalari ve deneyimi yoluyla daha fazla dilbilimsel hosgörü gelistirilebilecegini ve bunun da bazi ailelerde mevcut olan dar görüslülük ve önyargiyi engellemeye yardimci olabilecegini ileri sürmektedir. Ilkokul, yabancı dil öğreniminin daha kapsamlı bir müfredat ile saglanmasi ve ilkokul çocuklarının genel eğitimine değerli katkilarda bulunmak için oldukça iyi konumlandirilmistir.

Sosyal davranışlar ve yabancı dil öğrenme motivasyonunun gelişmesi

Bir dili etkin bir şekilde öğrenmek için motivasyon son derece önemlidir: bu tam olarak ‘ati suya götürebilmek ama onu suyu içmeye ikna edememek’ benzetmesiyle ifade edilebilir. Genel bir kural olarak, küçük yaştaki çocuklarda, ergenlere kiyasla yabancı bir dilde iletisim kurma isteginin daha kolay saglanabilecegi ve Dolayısıyla da dil öğrenimi konuşunda erken yaşta özgüven kazanabileceklerini ve bunun sonucunda da onlara ergenlik döneminde öğretmenin daha kolay olabilecegini söyleyebiliriz. NFER çalismasinin sonuçlari (Burstall et ah, 1974), ilkokul döneminde Fransizca öğrenmeye başlayan çocukların, ortaokulda Fransizca öğrenmeye başlayanlara kıyasla Fransızca konuşmaya karsi tavırlarının tutarli bir şekilde daha olumlu olduğunu göstermistir -bu çalismada belirlenen tel önemli avantaj da budur. Çok sayida çalisma bu bulgulari yansitmaktadir ve ilkokul düzeyindeki öğrenciler arasinda yabancı dil öğrenmeye karsi olumlu tavırlarin bulgusunu ortaya koymaktadir (bkz. Blondin incelemesi vd, 1998). Meraklilik, ilkokul yabancı dil öğreteni tarafindan başka ülkelerdeki yasam tarzlarını kesfetmek için ilgi ortaya çikarabilecek ve böylece de insanlara karsi hosgörü ve empatinin temellerini olusturmak için kullanilabilecek güçlü bir motivasyon kaynagıdır (Seelye, 1994). yabancılara karsi olumlu tavırlar gelistirilmesinin bazi araştırmalar tarafindan o dili öğrenmeye karsi olumlu bir tavır gelistirilmesiyle iliskili olduğu ortaya koyulmustur (Gardner ve Lambert, 1972; Schumann, 1978; Mitchell et ah, 1992). Hawkins (1987) empati kapasitesinin özellikle erkek çocuklarında ergenlik başlangiciyla birlikte düştüğünü belirtmektedir, Dolayısıyla da bu önemli çalismanin 11 yaşından önce gerçeklestirilmesi gerektigini ve bu yaştan sonra önyargılar ve dar görüşlülüğün kemikleşeceği ve tersine çevrilmesinin daha zor olacağını tartışmıştır.

Sonuç

Dolayısıyla, yabancı dilin erken yaşta öğretilmesinin ardındaki mantığın en güçlü şekilde temellerinin atıldığı tavırlar, değerler ve sosyokültürel anlayışın bu aralıkta meydana geldiğini söylemek istiyoruz. İngiltere söz konuşu olduğunda, yabancı dil öğreniminin ilkokul eğitiminin baslica gereklilikleri olan kisisel, sosyal, ahlaki ve tinsel eğitime önemli katkilarda bulundugu söylenebilir. Bu baglamda, yabancı dil eğitiminin başlaması gereken yaşın zorunlu ilkokul öğretiminin başladigi yas olduğunu düsünmekteyiz. Ancak bu, Ingiltere’de ya da başka bir ülkede yasayan 4-5 yasındaki çocuklara formal yabancı dil yapilarının öğretilmesi anlamina gelmemektedir. Bununla birlikte, yabancı dil farkındalığının uygun bir şekilde yapılandırılmış ilerleyişi ve dilbilimsel yetkinlik gelisimi ilkokul boyunca diğer zorunlu ilkokul müfredatının yanında kesin bir şekilde verilmelidir demek istiyoruz. Avrupa Birliği genelinde artık çocuğun İlk sosyalleşmesinden itibaren yabancı dil öğreniminin eğitimin normal bir parçası olarak kabul edildiğine dair fikir birliğinin arttigini belirten Avrupa Konseyi’nin Avrupa vatandaşlığı için dil öğrenimi üzerine son raporu ile hemfikiriz.

Artık sorulması gereken soru “çocuklara yabancı dil öğretmeli mi?” değil “ne zaman yabancı dil öğretmeli?” ve “nasıl yabancı dil öğretmeli” halini almıştır. (Avrupa Konseyi, 1997: 48).

Editörün notu

Sharpe ve Driscoll erken yaşta yabancı dil öğrenimi ve öğretiminin değeri ve amaçlarını incelemektedir. Yazarlar, öğrencilerin yabancı dil öğrenmeye başlayacakları yaşın dilbilgisi yetkinliği üzerinde çok az fark edilebilir etkileri olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, böylesi bir araştırmanın yanılma payının altını çizmekte ve natüralistik ortamda öğrenimin etkilerini kabul etmektedirler. Yazarlara göre erken yaşta yabancı dil öğrenmenin gerçek değer daha ziyade davranışsaldır. Sharpe ve Driscoll küçük çocukların kültürel farklılıkları kabul etme istekliliklerinin altını çizer ve gerçekten de hem yaş faktörü hem de öğrenim süresi faktörü ile kolaylaştırılan bir kültür etkilesimi süreci sunmaktadirlar. Benzer şekilde, Sharpe ve Driscoll dil farkındalıginin değerini kabul etmektedir ve erken başlama ile kazanilan deneyim ve uzmanligin öğrenciler üzerinde genis anlamda müfredatin öğrenicileri ve gelecegin vatandaslari olarak olumlu etkileri olduğunu belirtmektedirler. Bu bölüm boyunca var olan varsayim, dil öğretim yöntemlerinin öğrencilerin gelisiminin olgunluk asamasina uygun bir adaptasyonun gerekliligıdır. Erken yaşta öğrenime başlamanin faydalarını belirtmekte basarisiz olan bu araştırma hakkındaki başlıca eleştiri öğretim ve öğretim yöntemlerinin köklü ortaokul eğitimi ilkelerine dayandırılmasıdır. Sharpe ve Driscoll ‘ilkokulda dil öğrenimini’ küçük çocukların eğitimini geliştirmenin bir yolu olarak desteklemektedir ve özellikle yabancı dil becerilerini iyileştirmenin bir yolu olarak desteklememektedir.

Kaynak: https://www.academia.edu/

Author: Admin