Kahveden Nefret Ettiği için Kahve ile Bir Mahkumu Öldürmeye Çalışan Kral

kahve-kulturu-kahve-tarihi-isvec

İsveç kralı III. Gustav kahve içmenin insanları kötü davranışlara ittiğine inanıyordu.

Stieg Larsson’ın polisiye gerilim romanı Ejderha Dövmeli Kız’ın kahramanı Lisbeth Salander intikamını kanlı bir şekilde alırken tam 92 defa kahveden bahsediyor. Gerçekten de bu İskandinav ülkesinde insanlar her yıl 10 kiloya yakın kahve tüketiyor ve bu da İsveç’i dünyanın en çok kahve tüketen altıncı ülkesi yapıyor.

Ama bu ülkenin kahve alışkanlığı öyle kolay edinilmedi ve kahve kültürü büyük zorluklarla ayakta kalabildi. 18. yüzyıldan itibaren İsveç kralları bu sevilen kafein kaynağını yasaklamaya çalıştılar. Ve bir İsveç kralı kahveden o kadar nefret ediyordu ki kahvenin ölümcül olduğunu kanıtlamak için iki katil arasında bir kahve içme deneyi düzenledi.

Dünya ticaretinin 17. yüzyılda gelişmesiyle birlikte kahve İsveç’e kadar ulaştı ve İsveçliler bu içeceğe anında aşık oldular. Ama kralları aynı fikirde değildi ve kahve içmenin insanları kötü davranışlara ittiğini düşünüyordu. Adolf Frederick hükümdarlığı sırasında 1756’dan itibaren ülkede “çay ve kahve tüketiminin kötüye kullanımı” kapsamında kahve ithalatı ve tüketimine yüksek vergiler uygulanmaya başlandı. Vergi vermeksizin kahve içmekte ısrar edenlerin fincanları ve fincan altlıklarına el konuldu.

Aynı sene içerisinde kahve tamamen yasaklandı. Kraliyet görevlileri kahveyi İsveçli olmayan bir hareket olarak yaftalamaya çalıştı ve İsveçlileri kahve yerine diğer içecekleri tüketmeye teşvik ettiler. Değerli kahve çekirdeklerini satın almaya gücü yeten üst sınıf başta olmak üzere İsveçliler bu yasağa aldırmadı ve yasağa rağmen kahve içmeye devam ettiler. Hızla büyüyen bir kaçakçılık şebekesi sayesinde kahve kolaylıkla bulunur hale geldi.

Daha sonra III. Gustav tahta çıktı. Kahve yasağını ilk defa çıkartan kralın oğlu olarak III. Gustav kahveden nefret ediyordu ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri olduğuna inanıyordu. Bu acımsı içeceğe o kadar karşıydı ki bilimi—ya da o zamanlar bilim yerine geçen şeyi—kullanarak tebaasına kahve içmekten vazgeçmeleri gerektiğini kanıtlamaya karar verdi.

Günümüz bilim insanlarının ağızlarını açık bırakacak bir karar ile Gustav bilimsel bir deney için iki mahkumu görevlendirdi. Bu deneyi gerçekleştirmek için iki hüküm giymiş katil buldu—kontrol gruplu desenin ilk örneklerinden biri. Bu mahkumlar idam cezasına çarptırılmıştı ve kral onlara bu deneye katılırlarsa cezalarının ömür boyu hapis olarak değiştirileceğini vaat etti.

Bu hikayenin bazı anlatımlarında bu iki adamın tek yumurta ikizleri oldukları söylenir; öyle olmasa dahi onlara hapiste gerçekleştirecekleri o kadar da kötü olmayan bir görev verildi: çay ve kahve içmek. Kardeşlerden birinin her gün 3 demlik kahve içmesi gerekiyordu; diğeri ise aynı miktarda çay içecekti.

Mahkumlar görevlerine başladı ve Gustav bu bilimsel deneyin sonuçlarını almayı bekledi. Ama her ne kadar kahve içen mahkumun kısa sürede bu nefret ettiği içeceğin zararlı etkilerini göstermeye başlayacağını düşünmüş olsa da Gustav yanılmıştı. Mahkum hayatta kaldı…ve ironik bir şekilde Gustav’dan daha uzun yaşadı.

Gustav 1792’de Stockholm Kraliyet Opera Salonunda gerçekleştirilecek görkemli bir maskeli baloya hazırlandığı sırada odasındayken gizemli ve göndereni bilinmeyen bir mektup aldı. Bu mektupta onun politik düşmanları olduğu ve yaşamının yakında sonlanacağı yazıyordu. Ama Gustav bu tehdide pabuç bırakmadı ve baloya gitti. Gecenin ilerleyen saatlerinde maskeli adamlar kralın etrafını çevirdi ve onu sırtından vurdu. Gustav bu olaydan sonra hayatta kalsa da yarası iltihap bağladı ve birkaç hafta sonra öldü.

Gustav’ın hayatına son veren kişiler, kralın asillere karşı yürüttüğü mücadeleye karşı çıkan asillerdi. Gustav asillerin politik ayrıcalıklarını kötüye kullandıklarını düşünüyordu—bu ayrıcalıklar içerisinde katı kahve yasağından muafmış gibi davranmak da yer alıyor olabilirdi.

Çay ve kahve içen mahkumlar sadece krallarından daha uzun yaşamakla kalmadı, Gustav’ın onları incelemek için atadığı doktordan da uzun yaşadılar. Çay içen ikiz kardeş 83 yaşına kadar yaşadı; kahve içen kardeşin ise bundan sonra ne kadar yaşadığı kayıtlara geçmedi.

Gustav kahveye karşı duyduğu tiksinmede yalnız değildi: Prusya Kralı Büyük Friedrich de onunla aynı fikirdeydi. Sadece kahve yasağını yürürlüğe koymakla kalmadı, aynı zamanda bir adım daha öteye giderek kahve kavurmayı da yasakladı ve kanunları ihlal edenleri burunları ile bulmaları için sokaklara “kahve koklayıcılar” gönderdi. Frederick 1777’de yazdığı kahve karşıtı manifestoda şu sözlere yer verdi: “Tebaam tarafından tüketilen kahve miktarındaki artışı görmek beni tiksindiriyor. “Herkes kahve içiyor…Benim halkım bira içmeli.”

Bu iki ülkenin krallarının bütün çabalarına rağmen kahve kültürü Avrupa genelinde insanların hayatlarında yer etti. İsveç’te fika—“kahve içmek”—konsepti sevilen bir ulusal gelenek haline geldi ve günümüzde tüm evler ve iş yerlerinde günde en az iki kez uygulanıyor. Ayrıca, sosyal ortamlarda kahve kültürü o kadar yaygın ve samimi ki kahve kültürü sayesinde İsveç’in daha da huzurlu olduğu düşünülüyor.

Kaynak: https://www.history.com/

Localized by Oytun Buyrukçu

English to Turkish Translator & Proofreader, Localization Expert

Author: Admin