Kahvaltı Günün En Önemli Öğünü. Ama Neden?

Araştırmacılar, kahvaltının günün en büyük öğünü olmasının kilo vermenin iyi bir yolu olduğunu söylüyor… tabi öğle ve akşam yemeklerinde aşırıya kaçmazsanız.

Annelerimiz haklıymış.

Kahvaltı gerçekten de günün en önemli öğünüymüş.

İşte öğünlerin zamanlaması ve sıklığının vücut kitle oranı (BMI) üzerindeki etkilerini araştıran yeni yayınlanmış bir çalışmanın vardığı sonuç bu.

Aşağıda kahvaltının önemi ve araştırma sonuçlarının bazılarını bulacaksınız.

Yedinci Gün Adventist Kilisesi mensupları ne yiyor

Kısa süre önce yayınlanan çalışma için araştırmacılar hepsi 30 yaş ya da üzeri olan 50 bin Yedinci Gün Adventistinin yeme alışkanlıklarını yedi sene boyunca gözlemledi.

Araştırmacılar her gün tüketilen öğün sayısı, gece boyu yemeden geçen zaman, katılımcıların kahvaltı yemeleri ve yememeleri ve günün en büyük öğününü ne zaman yedikleri gibi veriler topladılar.

Daha sonra benzer davranış şekillerini belirleyerek bunları grupladılar.

Demografik ve yaşam tarzı faktörlerine göre veriyi düzenleyen araştırmacılar her bir grupta ortalama BMI değişimini hesapladılar.

Sonuç olarak ise kahvaltı etmenin önemini vurguladılar.

Araştırmacılar, “Kahvaltıyı sık sık es geçen kişilerin obezite ve obeziteye bağlı kronik hastalık riski artmıştır. Çalışmamız bu bulguları desteklemektedir,” şeklinde bulgularını ortaya koydular.

Sonuç olarak, daha düşük sıklıkla yer, öğünler arası atıştırmaz ve kahvaltının günün en büyük öğünü olmasını sağlarsanız, bu gibi davranış göstermeyenlere göre uzun vadede daha fazla kilo kaybedersiniz.

Kulağa herkesin varabileceği bir sonuç gibi görünse de bu çalışma, sağlık profesyonellerinin hastalarına verdikleri tavsiyelerinin bazılarını doğrular nitelikte.

Bazı endişeler söz konusu

Califormia Eyaleti Providence Saint John’s Sağlık Merkezinde aile hekimi olarak görev yapan Dr. David Cutler düşüncelerini bizimle paylaşma inceliğini gösterdi.

Dr. Cutler, “Bu çalışma zaten yapmakta olduğum şeyi değiştirmeyecek, sadece bunu pekiştirecek,” dedi.

Bununla birlikte, Dr. Cutler bu çalışmaya ilişkin bazı endişelerinin olduğunu belirtti.

Dr. Cutler, “Bu çalışmanın sorunu son derece farklı bir popülasyon üzerinde gerçekleştirilmiş olması. Zaten oldukça sağlıklı kişileri ele alıyor ve buradan toplumun geri kalanı için sonuçlar üretmek oldukça zor,” dedi.

Dr. Cutler sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin, çalışmaya katılanların %93’ü zaten kahvaltı yapan insanlardan oluşuyor. Ama durum kendi hastalarımda böyle değil.”

Çalışmaya katılanların sadece %5’i şeker hastası iken Dr. Cutler bu rakamın kendi hastalarında %20’ye ulaştığını düşünüyor.

Benzer şekilde, Dr. Cutler aynı uyumsuzluğun toplumun geneliyle karşılaştırıldığında tütün kullanımı (%1’e karşı %15-20) ve alkol tüketiminde (%10’a karşı %75 ya da üzeri) de görüldüğünü söylüyor.

Günün en büyük öğününe gelecek olursak, çalışma katılımcılarının sadece %37’si akşam yemeğinin o gün yedikleri en büyük öğün olduğunu söylüyor. Dr. Cutler’in kendi hastaları arasında ise bu rakam neredeyse %100’e ulaşıyor.

Dr. Cutler, “Bu çalışma zaten asimetrik dağılım gösteren bir topluluk üzerinde araştırma yapıyor ve bu da toplumun geri kalanı için sonuçlar çıkartmayı zorlaştırıyor,” diyor.

Dr. Cutler bu çalışmanın, insanların günün ilk saatlerinde kalori tüketmelerinin ve özellikle de kahvaltı yapmalarının ve büyük bir akşam yemeğinden kaçınmalarının muhtemelen sağlıklı kilo vermelerini sağlayacağı gerçeğini pekiştirdiğini belirtiyor.

Ama şu konuda da bizleri uyarıyor: “bu çalışmada tartışılan kilo değişikliği gerçekten de çok az.”

Şeker hastaları ve diğerlerinin dikkatine

Sarah Diehl ve Silje Bjorndal, California’da Orange Coast Memorial Sağlık Merkezinde kayıtlı diyetisyen olarak görev yapıyor.

Onlar da bu çalışmanın asimetrik popülasyonu ile ilgili endişelerini ifade ettiler.

Diehl bu çalışmada yer verilen önerilerin muhtemelen bu sağlıklı topluluk için işe yarayabileceği fikrine katılıyor.

Helthline’a verdiği demeçte, “Şeker hastalarına ve hastanemize yatan bazı diğer hastalara sadece üç öğün tüketmelerini ve sık sık küçük öğünler tüketmemelerini tavsiye edemeyiz,” diyor.

Diyetisyenler bu çalışmanın vardığı sonuçları toplumun genelinin yanlış yorumlamasının tehlikeli olabileceğine dikkati çekiyor.

Bjorndal, “Bu çalışmayı incelemek için zaman ayırmayan bir kişi, çalışmanın sonuçlarının kendileri için ne kadar geçerli olduğunu düşünmeyebilir, bu önerileri izlemek sabahları sindirilmesi gereken bol miktarda yiyecek ile insan vücudu üzerinde baskı oluşturabilir,” dedi.

“Buna tüm bu insülini harekete geçirmek be şekeri hücrelere aktarmak da dahil,” diyerek sözlerine devam etti.

Dr. Cutler da benzer endişelere sahip.

“Çalışmanın sonuçlarının ele aldığınız belirli insan gruplarına göre uyarlanması gerekiyor. Eğer aşırı kilolu bir popülasyon söz konusuysa bu kişilerin günlük kalori tüketimlerini azaltmaları ve daha sağlıklı bir diyet uygulamaları gerekir,” diyor.

Dr. Cutler, “şeker hastaları ya da yüksek kolesterol ya da yüksek tansiyon hastalarının tedavisinden bahsediyorsak bu sonuçların bu belirli topluluklara ve onların sağlık problemlerine uyarlanması gerekir,” diyerek sözlerine devam etti.

Bjorndal ise “bazen hastane ortamında hastalarla konuştuğumuz zaman kalorinin ne olduğunu dahi bilmediklerini görüyoruz ve bir gün içerisinde ne kadar kaloriye ihtiyaç duyduklarını bilmiyorlar,” dedi.

Kişiselleştirilmiş çözümlere olan ihtiyacın altını çizmek isteyen Bjorndal bize bir örnek verdi.

“Eğer kişi bir hafta içinde yarım kilo vermek istiyorsa o hafta toplam 3500 kaloriyi kesmesi gerekir.”

Bjorndal bize şu soruyu yöneltti: “Peki daha kişisel bir yaklaşım benimsersek bu ne anlama gelir?”

“Eğer 190 cm boyunda bir erkekseniz kilonuzu korumak için her gün 2500 kaloriye ihtiyacınız vardır, bu da yarım kilo vermek için o hafta her gün 2000 kalori tüketeceğiniz anlamına gelir.”

Çalışmada aralıklı açlığın olumlu etkilerinden söz ediliyor.

Verilere göre BMI’deki en büyük düşüş, katılımcıların büyük bir kahvaltı, küçük bir öğle yemeği yemesi ve bir sonraki güne kadar hiçbir şey yememesi durumunda gerçekleşti.

Dr. Cutler, “Genel anlamda açlık sürecine girdiğinizde bedeniniz sizin açlık tehlikesi altında olduğunuzu düşünür ve bu da metabolizmanızı değiştirir. Ve çoğu çalışma gece boyunca açlık ya da haftada bir iki gün oruç tutmanın kilo kaybını desteklediğini gösteriyor,” dedi.

Bilinçli yemek

Dr. Cutler, “kaçınmanız gereken şey ise açlık sonrasında vücudun çok ama çok fazla yemek yemek istemesidir. Dolayısıyla, burada yapmanız gereken şey aldığınız besin miktarını kontrol altında tutmak yani ne yediğinize dikkat etmektir,” diyerek sözlerine devam etti.

Dr. Cutler’a besin takviyeleri ve insanların oruç tutarken/açlık sırasında bunları alıp almamalarını sorduk.

Verdiği yanıt şöyle oldu: “Sağlıklı beslenen insanların besin takviyesine ihtiyacı yoktur.

Günde en az beş porsiyon meyve ve sebze tüketiyorsanız genellikle ihtiyaç duyduğunuz tüm vitamin ve mineralleri alırsınız.”

Ama bunun bazı istisnaları var.

Örneğin, bazı kadınların sürekli kalsiyum takviyesi almaları gerekir. Ve bazı insanlar da güneşten yeterince faydalanamıyorlarsa muhtemelen d vitamini takviyesi almalıdır.

Bununla birlikte, bunlar çoğu kişi için geçerli genel kuralın sadece iki istisnasıdır.

“Burada başlıca husus kahvaltının önemi — kahvaltının önemi son 50 yıldır, çocukluğumdan beri duyduğum şey. Sanırım annelerimiz haklıymış.”

Kaynak: https://www.healthline.com/

Translated by Oytun Buyrukçu

English to Turkish Translator & Proofreader, Localization Expert

Author: Admin